Bahtiyar Nesil

Bahtiyar Nesil
  • 3Dakika
  • 800Kelime

Bugün 24 Temmuz 2020 günlerden Cuma…

Bugün, tarihi bir gün olmasının yanı sıra 86 senelik hasretin nihayet bittiği ve bir dönemin sona erdiği tarih. Ayasofya bugün tekrar ibadete açıldı ve bizler buna şahit olan bahtiyar bir nesil olmanın şükrünü eda etmenin azmindeyiz. Ayasofya’nın müzeden tekrar camiye çevrilmesi dünya İslâm ülkeleri tarafından da sevinçle karşılandı. Kimi yerlerde kurbanlar kesildi, Kur’ân-ı Kerim’ler okundu. Eller semaya açıldı ve bu sevinci nasip ettiği için Allah’a en içten dualar gönderildi.

Peki, Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması neden bu kadar önemli, bu büyük sevincin sebebi nedir? Üç bin üç yüz altmış beş camiye ev sahipliği yapan İstanbul bir camiye daha kavuştuğu için mi? Elbette hayır.

Öncelikle Peygamber Efendimiz’in (sav) “Letüftehanne’l Kostantıniyyete, ve le ni’mel emrü zâlike’l emr, ve le ni’mel ceyşü zâlike’l ceyş” “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur” buyurarak fethini müjdelediği İstanbul’un hâlâ “Konstantiniyye” mi yoksa “İslâmbol” mu olduğunu dünyaya göstermek için…

Canları pahasına cihat ederek, şehit düşerek bizlere miras olarak bırakan şanlı ecdadımızın kılıç hakkı olan Ayasofya fethin bir simgesi olduğu için…

Peygamber müjdesine nail olan Fatih Sultan Muhammed Han’ın fetih ganimeti olarak bizzat alıp vakfettiği bu mirasa, torunları olarak tekrar sahip çıkabildiğimizi göstermek için…

Çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Muhammed Han’ın vakfiyesinde yer alan “Her kim benim bu mâbedimi camilikten çıkarıp başka bir şeye çevirirse; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun! Onlar, hiç hafiflemeyen bir azâbın içinde kalsınlar! Öyle ki, yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiç kimse bulunmasın!” bedduasına maruz kalmamak için…

18 ülkede cami, mescit, tekke, türbe gibi 329 Türk mimari eserini kiliseye dönüştüren Batı’nın, Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülmesi karşısında bizlere yönelttiği tehditlerine boyun eğmediğimizi göstermek için…

Büyük bir kilise iken camiye dönüştüren ecdadımızdan teslim aldığımız Ayasofya’yı, cami iken müzeye çevirmek gibi izahtan vareste tarihi bir yanlışı sürdürmek utancını torunlarımıza da yaşatmamak için…

Bizlerden görünüp, Müslüman olduğunu iddia ettiği halde Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasına şiddetle karşı çıkan içimizdeki gizli Ortodoksları ortaya çıkartıp deşifre etmek için…

İçinde ibadet edilmeyen; ezan-ı Muhammedî okunmayan, Kur’ân-ı Kerîm tilâvet edilmeyen, mümin alınları secdeyle buluşamayan, nimete şükür, musibete sabır için semaya uzanan ellerin, tesbih, tehlil, tahmid ve tekbirlerle coşacak dillerin ve kalplerin olmadığı, mahzun bir camiyi azaptan kurtarmış olmak için…

Bu misalleri çoğaltabiliriz. Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması karşısında bizlerin duyduğu sevinci hala anlamayan ve şaşkınlıkla karşılayan gençlerimizi suçlamak yerine ecdadımızdan aldığımız dava ruhunu, bu genç nesile aktaramamış olmanın mahcubiyetiyle başlarımız öne düşmeli. Öyleyse çok geç kalmadan gençlerimizi Ayasofya ile tanıştırmalı, fetih ruhunu aşılamalı ve peygamber

müjdesine nail olan şanlı ordunun fethettiği İstanbul’un tekrar Konstantiniyye’ye dönüştürülmesinin önüne geçilmeli.

Artık savaşlar kılıçla değil, teknolojik silahlarla devam ediyor. Hedef gençlerimiz… Bu sefer bedenleri hedef alınmıyor ama ellerindeki akıllı cep telefonları ve bilgisayarlarındaki mayınlı meşguliyet tuzaklarıyla zamanları çalınıyor. Kalpleri, kirli ve yasak program ve yazılımlarla işgal ediliyor. O kadar kalabalıklaştırılıyor ki “Ben yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım” buyuran Allah’a yer bırakmayacak kadar…

Dünya sevgisiyle dolu olan kalplerimizi sen kendi muhabbetinle doldur Allah’ım!

Eğer bugünkü gençlik, seccadesini alıp Ayasofya’da ilk Cuma namazına koşmak için hala bir sebep bulamıyorsa, en büyük sebep bizleriz demektir.

Bizlere boş kalp, boş mide ve boş beyinle emanet edilenleri; yanlış bilgi, şüpheli yiyecek ve kulluk şuurundan uzak şekilde yetiştirmişiz demektir.

Bizler gençlere örnek ve öncü olmalıyız, onlara baş olmalıyız. Fakat unutmayalım ki;

“Baş olanlar övünmesin ne gelirse başa gelir,

Diz toprağa yaslanır da baş düşerse taşa gelir”

Vesselam…

0
0
0

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Posts
Deprem Gerçeği
Read More

Deprem Gerçeği

Ülkemizin deprem kuşağında bulunması hasebiyle zaman zaman farklı şiddetlerde depremlerle sarsılıyoruz. Her ölüm hadisesini, ruhları kabzetmekle vazifeli melek…