Meçhulle Sınanmak

Meçhulle Sınanmak
  • 3Dakika
  • 698Kelime

Sokakla mesafeli durduğumuz şu günlerde, yıllar boyunca biriken itinayla tasnif edilmiş ya da henüz tasnif yüzü görmemiş arşivimizle daha bir yakınlaştık.

Memleketin bitpazarları meşhurdur malum. Hatıra ve arşiv merakı olanların birikimleri, genelde şahsi bitpazarlarını andırıyor. Belki lazım olur bahanesiyle bir kenarda sırasını bekleyenler yüzünden en işe yarar olabilenler sık sık gölgede kalsa da ömür yeterse her birinin hakkı verilecektir nasılsa. Niyet budur en azından.

Bizim arşiv de bitpazarından farklı değil. Hem dijital ortamda hem de beş duyuyla algılanabilen gerçeklikte (kitap, defter, evrak, resim, çizim, fotoğraf gibi) epey kalabalık görünüyorlar. Kader de bizi evlere kilitlemişken sık sık mecburiyet doğuyor, ikide bir muhatap oluyoruz.

Bu sayede varlığını unuttuğum birçok şeyle yeniden karşılaşmaktan son derece memnunum. Bunca zaman hatırlamadığıma hayret ettiğim birçok fotoğraf da buna dâhil. İşte bunlardan biri bu yazıya vesile oldu.

Fotoğrafı birkaç yıl evvel bir köy pazarında çekmişim.

Karadeniz’in yamaçlarından payına düşen bir avuç toprağa binbir zahmetle ekip biçen, elle taşınabilen torbalara sığacak kadar cüzi olan mahsulünü pazar yerinin insan gören bir yerine dizen yaşlıca bir adamın eli var fotoğrafta. O emektar el, yükünü hafifletecek miktarda mahsulü aldığı hâlde incitecek pazarlığa girişmemiş, cömert bir adamın elini tutuyor.

Memnuniyet ve mutluluk anlatıcısı iki adamın elleri birbirinden razı, zira musafaha hâlinde. Köy pazarcısının elleri, şehirlinin ellerini sıkıca sarmış. Bu kavuşum, tezgâhta belki başka müşterilerin nasibi olacak pekmezlerin, fasulyelerin, biberlerin, domateslerin hemen üzerinde duruyor.

İsimleri meçhul, suretleri meçhul, hayat hikâyeleri meçhul iki adam. Alışveriş öyle alelacele, öyle kısa ki o anda sadece minnet ve mutluluk hissettiren bütün sebepler birkaç dakikaya sığmak zorunda. Niyetler meçhul, akıbetler meçhul…

İnsanların birbiriyle musafaha yapamadığı, özlediklerine sarılamadığı, hayatın mümkün olan en küçük mekânlarda sürdüğü şu günlerde, mutlu bir musafaha fotoğrafı ile normallik adına teselli bulduğumu söyleyebilirim.

Şüphesiz o kareyi, gün gelir de muhtemel bir tenhalığa teselli olur, diye seçmemiştim. Azalmakta olan memnuniyet ve kanaati dolaysız ifade ettiği için seçmiştim.

İşte bugünkü tenhalığın tesellisi de memnuniyet ve kanaatin böylesine somut ifadesiydi.

İnanıyorum ki nadasa alınmış yükler var bugünlerde; engellenmiş günahlar var.

Kimi müsrifler, suçlular, art niyetliler, fitneciler tökezledi ve oyun dışı kaldı.

Can pazarında organik bir nefes peşine düşünce er meydanında üçün beşin peşine düşenler de azaldı.

İlla ki düzenbozanlar var, arsızca nefret suçu işleyenler var. Fakat hareket kabiliyetleri kısıtlı. Canı pahasına nefret kusanların inadı ise ayrı…

Her şeye rağmen bir tekâmül var bu işte, bir temizlenme var.

Bir meydan okuyuş var kötülüğe.

Keza bu aralar başımızı dinlersek kârlı çıkarız.

Zira baş da kalpten alır hükmü.

Biraz da umut edersek kârlı çıkarız.

Zira umut da kalpten alır hükmü.

Madem öyle kalbi temizlersek kârlı çıkarız.

Ol diyerek olduran Yaradan’dan razı olursak mübarek üçaylar yüzü suyu hürmetine O da bizden razı olursa kârlı çıkarız.

Belli ki biz belki sona ait belki de sondan bir önceki parçalarız/parçalanmışlarız.

Hayatlar, evler, insanlar ayrıldı.

Yan yana gelirler mi meçhul…

Son parçalanmalar gelene dek hayatta kalır mıyız?

Son parçalanmalara dek kalbi kurtarır mıyız?

Yollarımız Mekke’ye, Medine’ye, Kudüs’e yeniden kavuşur mu?

Yeniden camilere, musafahalara varır mı yollarımız?

Meçhul…

Ama biliriz ki niyet hayr, akıbet hayr.

0
0
0

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Posts